MHP Çubuk İlçe Başkanı Adem Kisecik, Çubuk belediyesinin iki yıllık çalışmalarını değerlendirerek: “Ben yaptım oldu mantığı ile belediyeyi yönetiyorlar. Şeffaf belediyecilik sözde kaldı” dedi.
Kisecik yaptığı değerlendirmede “ Çubuk Belediye Başkanı Tuncay Acehan ve ekibi görev süresinde iki yılını doldurdu. Belediye başkanlığına aday olduğunda Çubuk halkının karşısına çıkarken ortaya koyduğu seçim beyannamesinde belirttiği yapacağı icraatlardan hangisini hayata geçirdi.
ÜÇ DÖNEMDİR AKP’Lİ BELEDİYELER GÖREVDE
Kisecik öncelikle şunları bir ortaya koymak gerekir. AKP’nin kuruluşundan bugüne kadar belediye 3 dönemdir AKP’li belediye başkanları tarafından yönetilmektedir. Halkın tercihidir, saygı duymak gerekir.
Ancak geçen bu dönemlerin analizini yaptığımızda iktidar ve büyükşehir belediyesi AKP’de olduğu halde ilçemizde elle tutulur bir hizmetin yapılmadığını görüyoruz. Adem Tuğluca ve Lokman Özden dönemi de dahil belediyenin asli görevlerinden başka ilçeye kalıcı bir hizmetin yapıldığını kim söyleyebilir.
Şunu diyebilirler. Yol açtık, asfalt attık su getirdik. Bunları da halkın parasıyla yaptın. Vatandaşa binlerce lira asfalt parası tahakkuk ettirdin, malına mülküne haciz koydun. Atılan asfaltlarda yağan her yağmurda göle dönüşüyor. Yapılan logarlar asfalttan 5 cm yukarıda plansız programsız.
Demek istediğim sosyal kültürel,ekonomik alanda kalıcı ilçeye getirisi olan bir hizmet yapıldı mı?
ŞEFFAF BELEDİYECİLİK SÖZDE KALDI
Belediye Başkanı Acehan seçimlerden önce “Siz oylarınızla Şehrül Emin mazbatasını verdikten sonra ilk bir ay içerisinde kurumsal gözden geçirme ve stratejik çevre analizi yapacağız. Bu kapsamda projelerimizi günlük altı aylık bir yıllık ve beş yıllık eylem planları şeklinde hayata geçireceğiz” şeklindeki açıklaması ilk seçim beyannamesinin ilk maddesidir.
Geçen iki yıla baktığımızda belediyecilikte kurumsallaşan ve şeffaflaşan hiçbir şey yok. Belediye seçilmişlerin değil, yine geçmiş dönemlerde olduğu gibi “biz hancı, onlar yolcu” sözüyle hantal bürokrasinin yönetiminde aynı hamam, aynı tas devam ediyor.
Belediye başkan yardımcıları, bürokratlar arasında birlik ve beraberlik yok. İki yıldır da görüldüğü gibi ortaya konan ne bir proje nede bir ekip var. Vatandaşın şikâyetleri her geçen gün artıyor.
İMAR EVLERE ŞENLİK
Geçmişten bu yana hep kanayan bir yara olan imarda hiçbir değişiklik yok. Mühendislerin ve mimarların bulunduğu imar müdürlüğüne hala bir teknisyen müdürlük yapıyor. İmarın başına atanan başkan yardımcısı imardan anlamıyor, memur ne derse o.
Çevremizdeki diğer illerde yıllardır 8-10 katlı binalar yapılırken Çubuk’ta hala 4 katlı binaları 5 kata, 3 kata izin olan yerleri 4 kata çıkaramıyoruz.
YÜZLERCE VATANDAŞ MAHKEMELİK
2004 yılında büyükşehir sınırlarına dahil olmasına rağmen ilçenin dibindeki mahalleye dönüştürülen 4 bin nüfuslu Akkuzulu’nun imarını bitiremeyen ve mahalleye dönüştürülen köylerin yıllardır yapılamayan imarları yüzünden vatandaş mağdur ediliyor. Yüzlerce vatandaş köyden mahalleye dönüştürülen yerleşim yerlerinde kaçak inşaat ve imar kirliliğinden dolayı ceza kesen ve mahkemeye sevk ederek vatandaşın hapis cezaları almalarına neden olan bir imar müdürlüğü var.
Komşu ilçelerde bahçe turizmini geliştirmek için bahçe alan vatandaşlara bu konuda belediyeler yardımcı olurken Çubuk belediyesi işin kolaycılığına kaçarak vatandaşlara ceza kesiyor, mahkemeye sevk ederek hapis cezaları ile karşı karşıya bırakıyor.
EKONOMİ BİTME NOKTASINA GELDİ
Komşu ilçelerde ekonomik yönden hızlı gelişmeler yaşanırken ilçemizde 3 dönemdir AKP’li belediyeler döneminde ekonomi bitme noktasına geldi. Çubuk işsizlerin ve emeklilerin yaşadığı bir ilçe durumuna düştü.
Yatırımcıları teşvik yerine kovaladık. Geçmişte Söğüt seramik ilçede fabrika kurmak istedi o zamanki AKP’li yöneticiler yer vermediler. Başka ilçelere gitmesine sebep oldular. Tuncay Acehan döneminde lastik fabrikası için yer vermediler. Başka yerlere kaçmasına sebep oldular. İşletmelerin ilçeye kurulmasıyla işsizliğin giderileceği ilçemizde insanlarımız bugün 5 bin nüfuslu ilçelerden medet beklemeyeceklerdi. Her sabah binlerce insanımız başka ilçelere çalışmaya gitmek zorunda kalmayacaktı. Bugün ilçemizden 5 nüfuslu komşu ilçe Şabanözü’ne insanlar çalışmaya gidiyor.
TURİZM, KÜLTÜRVE SPOR SINIFTA KALDI
Tuncay Acehan’ın seçim beyannamesinde dile getirdiği turizm, kültür ve sportif alanlardaki vaatler önceki AKP’li belediye başkanları tarafından da seçim beyannamelerinde gündeme getirilmişti.
Ne yazık ki, geçen üç dönemdir bu konularda bir arpa boyu yol katledilmedi. Kat edilemediği gibi eldeki mevcut alanlarda kaderine terk edildi. İlçenin stadı 8 yıldır kaderine terk edildi. Şu anda ancak bir çalışma başlatılabildi. 3 dönemdir AKP’li belediye başkanlarının seçim beyannamelerinde yüzme havuzları, spor alanları ve kültürel etkinlikler için büyükşehir ve Gençlik Spor bakanlığı ile işbirliği yapılarak ilçeye kazandırılacak hizmetler yer almasına karşılık yapılan hiçbir şey yok. Hamam mı üç dönemdir seçim beyannamelerinde var ama hala hayal olmaktan öteye gidemedi. Yapılan ne var 3 dönemdir.
Stadı yok, yüzme havuzu yok, hamamı yok. Kültürel etkinlikler için salon yok. Sadece seçim bilgilerinde kalan vaatler var.
Amatör spora yeteri kadar önem verilmiyor. İlçenin tanıtımında büyük rolü olan Çubukspor’un durumu ortada. Beş veya 6 civarında amatör spor kulübü olmasına rağmen bu kulüplere yeteri kadar destek sağlanmıyor. Türkiye genelinde yapılan müsabakalara 10-15 sporcu ile katılabilecek kulüpler imkânsızlar ve destek verilmediği için çoğunlukla kendi imkanları ile 2-3 sporcu ile katılabiliyorlar.
Gençler sportif faaliyetlere yönlendirilmesi gerekirken sokağa teslim ediliyor. Belediyenin elindeki son model minibüsler ise bu çocuklardan çok meclis üyelerinin gezilerinde kullanılıyor.
TOPLU TAŞIMA BAŞLI BAŞINA SORUN
İlçemizden Ankara’ya günde binlerce insan sabahın erken saatlerinde çalışmaya giderken toplu taşıma araçlarının kullanışsız olmasından dolayı seyahat değil, işkence çekiyor. Geçen iki dönemdeki belediye başkanları bu konulara seçim beyannamelerinde yer verdiler. Hatta seçim çalışmalarında vatandaşa şirin görünmek için bu otobüslere binerek sıkıntıyı gördüklerini belirterek sorunu çözeceklerini vaat ettiler.
Ne oldu. Yine aynı hamam aynı tas devam.
Tuncay Ücehan bu sorunun çözüleceğini seçim beyannamesinde belirtmesine rağmen iki yol oldu değişen hiçbir şey yok. Hani üçlüydünüz güçlüydünüz. İktidar sizde büyükşehir sizde ama on beş yıldır vatandaş hala aynı çileyi çekiyor.
Söz verdiniz bu sözü niye çözemediniz?
TURİZM LAFTA KALDI
Hayvancılık ve tarımdan sonra ilçenin en büyük gelir kaynağı olacak turizmde yılan hikâyesine döndü. Hayvancılık ve tarım bitirildi. Turizm sözde kaldı. 3 dönemdir AKP’li belediye başkanlarının bu konuda bir arpa boyu yol kat etmedikleri gibi eldeki değerlerin gitmesine de göz yumdular. Seçim beyannamelerinde Çubuk vadisi projesi hep yer aldı ama hep kâğıt üzerinde kaldı.
Süleyman Haksever ve Mustafa Gökmen zamanında yapılan Yeşil Çubuk Parkından öteye gidemedi. Gidemediği gibi eldekiler korunamadı. Bir önceki belediye başkanının döneminde güzelim doğa harikası kepçelerle tarumar edilerek dere yatağı hafriyat alanına dönüştürüldü. Tabiat güzelliği mahvedildi.
KARAGÖL YILLARDIR KADERİNE TERKEDİLDİ
İlçenin en güzel tabiat varlığı olan Karagöl yıllardır kaderine terk edildi. Vatandaşın tatil günlerinde piknik için geldiği alanda ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir ortam bu zamana kadar oluşturulmadı. Yayla turizmini geliştireceklerini her platformda dile getiren AKP’li başkanlar 3 dönemdir bu konuda hiçbir çalışma yapmadılar. Sözleri yıllar geçmesine rağmen seçim beyannamelerinde kaldı.
Şu anda büyükşehre devredilen Karagöl 2 aylık bir tadilata alındığı ve girişin yasaklandığı belirtiliyor. İnşallah yapılacak çalışmalarla turizm alanında ilçemize büyük getirisi olur temennisindeyiz.
Agat Taşı projeleri altında yapılan çalışmalar sadece proje bazında kalarak birilerine getiri olarak dönmüştür. İlçenin tanıtımında çok cüzi gelirlerin peşine düşülmüştür. İlçede kısır çekişmelere yol açmıştır.
HAYVANCILIK BİTİRİLDİ
Et deyince Ankara’da Çubuk akla gelirken bugün dışarıdan hayvan getirmeye başladık. Esenboğa havaalanına koku gidiyor, bahanesiyle birçok üretici ilçemizden kaçmıştır. Yöneticiler olumludan çok olumsuza yönelerek et sektörünü başka ilçelere kaptırmıştır. Üretici zor durumda kalmasına rağmen kalıcı çözümler üretilememiştir.
Organize Hayvancılık Sanayi bölgesi ise yılan hikayesine dönmüş. Ne olacağı ne zaman biteceği belli değil.
İlçeye büyük katkısı olacağı düşünülen Özlüce deki termal su kaynakları AKP’li belediye başkanlarının şahsi çekişmeleri sonucu adeta yok pahasına büyükşehir belediyesine adeta hediye edilmiştir.
AKP’li belediye başkanlarının görev yaptıkları zaman içerisinde Askerlik Şubesi, Gazi Üniversitesi, araç muayene istasyonu yerel yöneticilerin vurdumduymazlığı neticesinde ilçemizden başka ilçelere kaçmıştır.
RAYLI SİSTEM HAYAL OLDU
Son yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi raylı sistemin ilçemize gelmesi de hayal oldu. Esenboğa havalimanını kadar yapılacak olan metronun Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde son bulacağı yetkililer tarafından basında açıklandı. Buradan da anlaşılıyor ki metronun Çubuk’a gelmeyecek olmasıdır. Bu konudaki en büyük zafiyette iktidarın temsilcisi ilçe yöneticileri ile belediye başkanı ve ekibinindir.
ŞEFFAF BELEDİYECİLİK SÖZDE KALDI
Mevcut belediye başkanı seçim beyannamesinde şeffaf ve katılımcı belediyecilikten bahsediyor. Görüyoruz ki hazırlanan faaliyet raporlarında tam bir şeffaflık yok. Denetim raporlarını hazırlayan meclis üyelerinden bürokratlardan istedikleri evrakları alamadıkları şikayetlerini duyuyoruz. Belediye çalışmalarının birçoğundan belediye meclis üyelerinin haberlerinin olmadığını biliyoruz. Şeffaf belediyecilik anlayışının sadece seçim beyannamelerinde kaldığını görüyoruz.
VATANDAŞIN GAYRİMENKULLERİNE HACİZ KOYDULAR
Seçimlerden önce vatandaşa tahakkuk ettirilen asfalt paralarını beş yıl ertelediklerini söyleyenler ne yazık ki seçimden sonra vatandaşların gayrimenkullerine haciz uygulayarak vatandaşa verdikleri sözleri tutmadılar. Vatandaş evini arsasını satmaya gittiğinde tapuda hacizlerle karşılaşıyor. Ankara’ya gidiyor asfalt parasını ödediği gibi 27 TL’de kargo parası ödemek zorunda kalıyor.
İki yıldır bir yatırım yapmayan Çubuk belediye Başkanı Tuncay Acehan tasarruf tedbirleri uyguladık demekten başka bir icraatını halka anlatamıyor. Bunu kendisi de itiraf ediyor. Nisan ayı meclis toplantısında bugüne kadar hiçbir yatırım yapamadık ama 2016 yılından itibaren yatırımlara başlayacaklarını söylüyor.
Belediye binası, pazaryeri projesi, kültür merkezi projeleri olduğunu dile getiriyor.
Biz muhalefet partisi olarak bunların takipçisi olacağız. Sorunların çözümünde bize düşen bir görev olduğunda dün olduğu gibi bugünde elimizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu söylüyoruz.
BEN YAPTIM OLDU MANTIĞI İLE HAREKET EDİLİYOR
Belediye yönetiminde Başkan Acehan belediye çalışmalarını yanındaki birkaç kişi ile paylaşarak götürmeye çalışıyor. Belediye meclis üyeleri ile paylaşmadığını yapılan işlerden birçok meclis üyesinin haberinin olmadığına şahit oluyoruz.
İki yıldır “ben bilirim, kimseye hesap vermem “ düşüncesiyle iki yıllık çalışmalar hakkında kamuoyuna bilgi verilmediği gibi seçim zamanı kapı kapı dolaşıp halktan oy isteyen Tuncay Acehan bugün oyunu aldığı halka bilgi vermekten kaçınıyor. İki yıl zarfında kamuoyunda, basında yapılan icraatlar ve bundan sonra yapacağı çalışmalar hakkında bilgi verdiğini görmedik. Ancak meclis toplantılarında çalışmalara 2016 yılından itibaren başlayacağız dediğini biliyoruz” diye konuştu.
hiç bir teknik alt yapı yok . yüksek okul mezunu çalışanıyok. hiç bir faaliyeti düzenli ve tertipli değil. bağlı olduğu partinin bile kariyerini sarsıyor. yerel yonetımlerın tumu boyle. üst yoneetimde biliyor bunu nedendır goz yumuyorşlar. olan vatan dasa vatansdasın parasına gelecegıne oluyor.
Çubuk Aksiyon haber ajansı gündem gazetesi öncelikle Çubuk ilçesindeki bir kaç sayılı haber siteleri arasında gündemi takip ederek okuyuculara doğru bilgileri sunmaya devam ediyor.
Sloganımız ilçeye dair ne varsa burada
İlçede birkaç sayılı haber sitesi arasında olan ve “Çubuk’a dair ne varsa” sloganı ile Çubuk’ta haber, reklam, tanıtım ve rehber görevi üstlenen Çubuk Aksiyon Haber Sitesi kuruluş tarihi 2008 yılından bu yana aralıksız okuyucusuna hizmet vermeye devam ediyor. Haber sitemizde sizlerle haberlerimizde tarafsız yayıncılığımız ile görselliğimizi her daim paylaşmaya devam edeceğiz. İsminin değişikliğiyle dikkat çeken Çubuk Aksiyon, sürekli yenilenip, güncellenmektedir. Çubuk'ta haber ihtiyacına cevap verebilen haber sitesi olma özelliği yanı sıra, okuyucularına haber alış verişi sağlamaya devam ediyor. Maddi hiçbir beklentisi olmayan sitemizde tamamen gönüllü ve fahri muhabirler ile sizlere haber sunuyoruz. Haber sitemiz okuyucularına sağladığı kullanımı kolay, hızlı okuma, güzel bir görünüm özelliği ile okuyucularına haber akışı sağlıyor. Okuyucularımızdan aldığımız bu güçle de yayın politikasını değiştirmeden yolumuza devam ediyor.
Çubuk Aksiyon Gazetesi Haber Ajansı doğru haber kaynağınız
Çubuk Aksiyon Gazetesi - Haber Ajansı - İnternet Haber Sitesi imtiyaz sahibi olan Müfit Onbaşı açıklamasında: "Okuyucularımızın bize göstermiş olduğu ilgi, yardım ve yorumlarından dolayı çok teşekkür ederiz. Görevimiz ve işimiz olan gazetecilik mesleğimizde doğru ve kesin bilgi içeren haber yapmak önceliğimiz olmuştur. Bu konuda bizi herkes tanır. Haber sitemiz artık ulusal haber siteleri değerinde bir görünümdedir. Çubuk hakkında her türlü bilgi ve öğrenmek istediğiniz her türlü arşivi ile zengin bir içeriğe sahip. Haber sitemiz sürekli güncellenen ve yenilenen tasarımı ile kullanıcıya, habere hızlı ve kolay erişim imkânı sağlıyor. Haber okumayı kolaylaştıran zarif görünüm ve ergonomik yapı sayesinde ziyaretçilerimiz, artık web sitemizde daha fazla zaman harcıyor" diyerek devam etti.
Çubuk Aksiyon Gazetesi Haber Ajansı takipçilerine en doğru ve kesin bilgi sunar
Sizlere, 15 yılı aşkın tecrübesi ve deneyimli kadrosuyla ilçeye özgü, haber, fotoğraf ve video üreterek okuyucularına sunmaktayız. Çubuk’un gündemini takip eden ve yine ilçenin güncel haberlerini sizlere aktarmaya devam edecek olan cubukaksiyon.com web adresinden istediğiniz her şeye kolayca ulaşılabileceksiniz. Günümüz teknolojisine, değişime ayak uydurmak için siz değerli takipçilerimizin fikir ve görüşlerini değerlendirerek, sitemizi daima hem güncel tutuyor, bilgi ve tecrübelerimiz ile sistemimizi hem güçlü tutuyor, hem de sürekli yeniliyoruz. Yine okuyucularımızın ve abonelerimizin görüş ve fikirlerini değerlendirerek doğru kaynaklardan bilgi alarak haber ekliyoruz. Okuyucularımızın haberlere yazdıkları yorumlardan güç alarak onlara en güzel haberler sunmaya devam ediyoruz. Bizi ziyaret eden bütün takipçilerimize teşekkürü bir borç biliriz. Bizi izleyen, takip eden herkese teşekkür ederiz.
İyi kötü gününüzde her zaman yanınızdayız
Çubuk Aksiyon Gazetesi Haber Ajansı olarak okuyucularımıza bazen acı kötü haber verdik üzdük, bazen de mutlu iyi haber vererek yüzünü gülümsettik. Çubuk’un gündemini an an takip ederek, yine ilçenin güncel haberlerini sizlere aktarmaya her zaman devam ediyoruz. Birçok okuyucumuz bizi takip ederek bir eşiniz dostunuz iyi ya da kötü haberini bizden okuyarak öğrendi. İşimiz ilçede iyi, kötü, güzel ve mutlu tüm haberleri sizlere duyurabilmek. İlçede tabi ki kötü olayların olmasını bizde istemeyiz. Ama koca 100 bini aşkın bir ilçe her şey olabiliyor. Doğru kaynaklardan kesin bilgileri alarak kimseyi mağdur etmeden elimizden geldiği kadarıyla haberlerimizi insanları incitmeden yapmaya çalışıyoruz. cubukaksiyon.com sitemiz ile şimdiye kadar birçok okuyucusu ile haber, yazı, resim ve video göstererek okuyucumuzun beğenisini kazanmaya çalıştık. Bundan sonra da hedefini şaşmadan, internet haber okuyucularına, kaliteli doğru kaynaklardan haberlerimizi yine siz değerli o okuyucularımızın yorumuna sunacağız.
Günümüzde sosyal medya hesaplarında bir çok sayfa tarafından yüzeysel başlık şeklinde verilen yazılardan öte gazeteciliğin en önemli kaynağı olan 5N - 1K özelliğinde haber yapmaktayız. Bu vesile ile internetin vazgeçilmezi sosyal medya da , Facebook, İnstagram ve Twitter’da büyük bir organik takipçi kitlesine ulaştık. Son olarak sizleri değerli okuyucularımızı aramızda görmekten mutluluk duyar, iyi çalışmalar dileriz. Enerjimize güç kattığınız için teşekkür ederiz. “Bir gün bizi ziyaret edeceğinizi biliyorduk. Aramıza hoş geldiniz. Artık şuan bizi siz dâhil herkes tanıyor”
Bundan önceki “İNSAN BU MECHUL” başlıklı yazımda, yaratılmışların en mükemmeli insanın, vücudundaki mûcizevî sırlardan bahsetmiştim. İnsan beyninin hafıza gücünün, parmak izlerindeki farklılıkların ve gözlerden fışkıran enerjinin hikmetlerini açıklarken, bedenimizdeki tüm uzuvların hayâtî faydalarını vurgulamıştım.
Bu konuda okuyucularımdan çok sayıda telefon, e.mail ve sair yollarla sitayişkâr yorumlar aldım. İlim ve kalem erbabı kimi dostlar teşekkür meyanında ilave bilgiler de verdiler. Bu sebeple TEFEKKÜR konusunda bir yazı hazırlamaya karar verdim.
Bilindiği üzere; kâinatta hiçbir varlık başıboş ve gayesiz değildir. O halde bu kadar mükemmel surette, esrar ve mûcizeler ile dolu olarak yaratılmış insan; acaba gayesiz ve başıboş olabilir mi? Hem de kendiliğinden kör tabiatın eseri olarak meydana gelebilir mi?
İşte bütün bu soruların cevabını bulmak üzere, bizden başka hiçbir canlıya bahşedilmeyen aklımızı kullanarak, beynimizin sınırsız hafıza gücü ve letâifin mânevî rabıta bağı imanımız ile, derin derin tefekküre (düşünmeye) dalmak zorundayız.
Kur’ân-ı Kerim’de sıkça tekrar edilen ikazlardan biri, “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” mealindeki “Efelâ tâ’kılûn” bir diğeri de “Siz hiç düşünmez misiniz?” mealindeki “Efelâ tetefekkerûn” hitaplarıdır.
Bu ayetlere göre; Müslümanlar akıllarını kullanmak ve tefekkür etmek zorundadırlar. Şu halde kimi cemaat mensubu kardeşlerimizin, şahsi işlerinde akıllarına göre hareket ettikleri halde, sosyal münasebetlerde aklı-selime ve şer’i şerife aykırı emirlere, körü körüne tabi olmaları çok yanlıştır. Bunun vebali de büyüktür. Halbuki; Hz.Peygamberimiz “Hâlika isyan konusunda, hiçbir mahluka itaat yoktur.” Buyurmuştur.
Tefekkür etmek, aklımızı, beynimizi ve muhakeme gücümüzü kullanmak hususunda ayet ve hadisler o kadar çoktur ki, yazımızın çerçevesine sığdırmak imkânsızdır. Sayısız İslam mütefekkirleri, müçtehitler, mezhep imamları ve tüm üstadlarımız akıllarını torbaya koymayıp, ilim-irfan ve irşat yolunda gece gündüz çalışmışlardır.
Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) Ebu Hüreyre’ye “Bir saat tefekkür edip düşünmek bir sene ibadetten daha hayırlıdır.” buyurmuştu. İbn-i Abbas’a ise “Bir saat tefekkür edip düşünmek yedi sene ibadetten daha hayırlıdır.” Hz.Ebu Bekir’e de “Bir saat tefekkür yetmiş sene ibadetten daha hayırlıdır.” Buyururken tefekkür konularının farklarını vurgulamıştır.
İnsan kimseden dini telkin almamış olsa bile, sırf kendi aklıyla kâinata bakarak, yüce Allah’ın varlığını ve kudretini idrak edebilir.
Varlığın bilmeye ne hacet kürre-i âlem ile.
Yeter ispatına halk ettiğin bir zerre bile.
Allah’ın zatı üzerinde düşünmek ve onu aklımızın çerçevesine sığdırmaya çalışmak doğru değildir. Hz.Peygamberimiz bu konuyu tartışan eshabına hitaben, “Allah’ın yarattıkları üzerinde düşünün, Fakat zatı hakkında sakın düşünmeyin. İdrakiniz yetmez.” Buyurmuştur.
İDRÂKİ MEÂLİ BU AKLA GEREKMEZ.
ZİRA BU TERAZİ BU KADAR SIKLETİ ÇEKMEZ.
Uzay çok büyük olmasına rağmen sınırsız değildir. Galaksimiz, güneş sistemi, dünyamız, ay, yıldızlar ve binlerce gezegen göklerin ve yerlerin hepsi Allah tarafından yaratılmış olup, belirli eksenleri üzerinde hareket halindedirler. Hepsi de Allah’a hamd ederek tesbih ederler. Fakat biz onların tesbihat dilini anlayamayız.
Evrendeki bütün varlıkların evveli ve âhiri vardır. Ezelî ve ebedî olan sadece Hz.Allah’tır. Yaratılmış her şey günü vakti saati gelince helak olacaktır.
Bizi yoktan var ederek insan olarak yaratan, hayat veren, sayısız nimetlerle donatan ve en önemlisi İslam ile şereflendiren Hz.Allah’ı tefekkür edip, teşekkür etmeliyiz. Onun verdiği nimetlerin çeşitlerini saymak isteseniz, ömrünüz boyunca sayamazsınız.
Var oluş konusunda patlama teorilerine bakmayın. Olmayan bir şey nasıl patlar? Olan bir şey nasıl yaratılmamış olur? Varlıklar âlemini milimetrik bir denge içinde yaratıp yöneten ilâhi kudreti görmemek için akılsız olmak lazım.
Bu hayat nizamının fani olduğunu ve bir gün sonu geleceğini de kabul etmeliyiz. Yani âhiret vardır. Bir ömür boyu beyin hafızamıza kaydedilen bilgiler, belgeler (amel defterleri) önümüze konulacaktır. İşlediğimiz iyi veya kötü her şeyi apaçık göreceğiz. Ağzımız inkâr edemeyip mühürlenecek, ellerimiz konuşacak, ayaklarımız şahitlik yapacaktır.
Şimdiden hayatımızın muhasebesini iyi yaparak: kibir, riya, haset, cimrilik, aşırı hırs ve şehvet ve benzeri mânevî hastalıklardan arınmak üzere, tevbe etmeli, tam bir ihlas ve sadâkatle ibadetlere devam etmelidir.
Akıllı insan, doğum ve ölüm denilen iki karanlığın arasındaki kısacık hayatın zevklerine tapmadan, yaratıcısını idrak ederek ebedi hayata hazırlanan kişidir. HÜDAYA EMANET OLUNUZ.
Yazarın diğer yazıları
İNSAN BU MECHUL - SELÂM
Kâinatın en güzel ve mükemmel varlığı insan; sırlarla dolu çok değerli bir nüvedir. Ancak vahdet-i vücut felsefesine inananların iddia ettiği gibi, Allah’ın zatının bir parçası olmayıp, Yüce yaratıcının esmasının, ve ef’âlinin tecellisi ile yoktan var ettiği, yaratılmış akıllı tek varlıktır.
Bedeni, beyni, aklı, ruhu, kalbi ve letâifi ile tümüyle insanın esrarını çözmek, anlamak ve anlatmak neredeyse imkânsızdır.
Hz.Peygamberimiz; “Kim nefsini bilirse, ancak Rabbini bilmiş olur.” Hadis-i şerifi ile, insan bünyesindeki tüm kötü eğilimlerin odağı nefsi-emmârenin tehlike ve düşmanlığını anlayan kimse, ancak Rabbini anlamış ve iman etmiş olabilir buyurmuştur.
Bazı hadis âlimleri, buradaki (nefs) kelimesini zat anlamında tefsir ederek, şöyle mânâ vermişlerdir: “Kim insanın zatındaki sırları anlayabilirse, ancak o zaman kendisini yaratan Rabbinin kudret ve azametini anlamış olur.”
Elektronik bir cihazı (makineyi) andıran vücudumuzdaki bazı özellikleri düşünelim; yaklaşık 100 milyar hücreye sahip insan beyninin öğrenme, belleme ve hafıza gücü, bilgisayarların en gelişmiş elektronik belleklerinden kat kat fazladır. Üstelik bellekler sesi, ısıyı, dumanı vs. algılarken, dumanın kokusunu, meyvenin lezzetindeki başkalığı, sesteki mânâyı algılayamıyor.
“Geçici hafıza” ve “kalıcı hafıza” diye tasnif edebileceğimiz beynimiz binlerce bilgiyi depo edebilir, yine de boş yer bulunur. Hiç kimse hafızasını ağzına kadar dolduramaz. Kâinatta hiçbir şey boşuna hikmetsiz yaratılmadığına göre, Acaba Allah’ın vücudumuza yerleştirdiği bu güçlü hafızanın sırrı, sebebi nedir?
Allah’a ve âhiret gününe inananlar için bu sorunun cevabı gayet kolaydır. Mahşer günü yaptıklarından hesaba çekilecek olan insan, kendi hafızasına ömür boyu kaydedilen tüm yaptıklarını bir bir hatırlayacak ve görüntüleriyle birlikte amel defteriyle karşılaştırılacak, tabi ki, inkar edemeyecektir.
Vücudumuzdaki mûcizevî sırlardan birisi de parmak izleridir. Dünyadaki insan sayısınca farklı parmak izleri vardır. Asla yanıltmayan bu kimlik kartları, kriminalciler için eşsiz bir delildir. Parmak izleri öylesine hârika bir yaratılışa sahiptir ki, insan ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, ne değişiyor ne de kayboluyor. Hatta üst deri yüzülse yerine çıkan deri aynı özelliklere sahip oluyor. Yanan parmaklar bile tedavi edilince eski özelliğini koruyor.
Mukaddes kitabımız Kur’an-ı kerimde, Kıyamet süresi üçüncü ve dördüncü ayetlerle bildirilen PARMAK UÇLARI MÛCİZESİ tam 13 asır sonra 1875 yılında Sir Edward Henry tarafından tespit edilerek, polis teşkilatlarınca resmen delil olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ağız, burun, göz, kulak gibi uzuvlar ne kadar farklı olsalar da, birbirlerine benzeyebilirlerdi. İkiz, üçüz, beşiz insanlar vardı. Şaşırmak mümkündü. Ama parmak uçlarındaki çizgiler, şaşırtmayan genetik kodlara sahipti.
Milyarlarca insanın parmak izlerini birbirinden farklı olarak yaratan yüce Allah (c.c.) elbette ki, onu öldükten sonra tekrar yeniden yaratmaya
Kâdirdir. Çünkü insan öldükten sonra, bütün hücreleri zaman içinde çürüyüp yok olabilir. Ancak kuyruk sokumundaki (acebüzzenep) denilen çekirdek kök çürümez ve yok olmaz. O çekirdek insanın atomudur. Bunun kanıtı da parmak izleridir. İşte öldükten sonra tekrar dirilmek anlamındaki kıyamet günü insanlar bu köklerinden ve aynı izlerle yaratılacaklardır.
İlim adamları insanın ve kâinatın sırlarını araştırdıkça, Allah’ın sonsuz kudretini daha iyi anlayacaklardır. İlim ve fen inkişaf ettikçe bu ve benzeri ilâhi mûcizeler ortaya çıkacak, insanlar İslâm’a yöneleceklerdir.
Bakışlarımızla gözümüzden fışkıran güçlü enerji de bir sırdır. Bazı kişilerin filtresiz bakışından zararlı enerji akımı nedeniyle, muhatabının hastalandığını biliyoruz. Biz buna “nazar değmesi” diyoruz. Kimi Allah dostlarının şefkat ve himmet nazarlarının ise ruhlara şifa ve dertlere deva olduğunu da biliyoruz.
Şöyle bir senaryo düşünelim; 2 yaşına girmiş bir bebek yavaş yavaş sobaya yaklaşır. Oynarken birden bire eli, yanan sobaya değer. Müthiş bir acı ile ağlayarak hemen geri çekilir. Zira vücuttaki tüm hücrelerden ayrı ayrı, beyne giden telefon sinyali ile, (elde yangın var) alarmı verilmiştir. Otomatik telefonlar çalışmaya başlamıştır. Beyin anında hemen çocuğun eline “Geri çekil” talimatı vermiştir. Beyin göze de talimat vererek “derdimiz, acımız var. Ağla!” demiştir.
İşte şimdi ağlama sesine koşan genç anne, yanık için ilk yardımı yaptı ve: -“Çok şükür! Allahım!!! Yavrum tamamen yansaydı. Ne yapardım” dedi. Hem ağladı hem de yanma hissini veren rabbine şükretti.
HÜLASA OLARAK: Bütün uzuvlarımız, hatta kestiğimiz saçımız, tırnağımız, kaşımız, kirpiklerimiz hepsi sayısız hikmetleri ve yararları olan birer nimettir. İşte bu mükemmel elektronik vücut makinesini, ilâhi kullanım kılavuzuna uygun şekilde hayırda kullanmak ve kıymetini iyi bilmek gerekir.
Yazımı Muhteşem Süleyman Kânûninin dizeleriyle bitiriyorum:
Halk içinde muteber bir nesne yok Devlet gibi,
Olmaya Devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Olsa kumlar sayısınca ömrüne haddü-adet
Gelmeye bu şişe-i çarh icre bir saat gibi.
Yazarın Diğer Yazıları
İLÂHÎ ADALET - SELÂM
Emekli Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması, Türkiye’nin geldiği noktayı göstermesi bakımından dikkate şayan bir olaydır. Elbette ki, birilerinin tutuklanmasına sevinecek ve oh olsun diyecek değiliz. Yargılama bitmeden peşinen suçlu veya suçsuz da diyemeyiz.
Ancak 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur;
Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir.
Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz.Peygamberimiz Cuma hutbesinde,”Şüphesiz Allah adaleti,iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.”mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir.
Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum:
Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir,
Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir.
Hak kulundan intikamın,yine kul ile alır,
Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır.
Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan(dostlar)bil,
Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil.
Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu.
Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu.
Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı.
Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı.
İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi.
Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum.
Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder.
Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler…
Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur:
“Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.”
Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…
Yazarın Diğer Yazıları
Selam
Çağımızda baş döndürücü hızla gelişen bilim ve teknoloji sayesinde, ulaşım ve iletişim alanında kullanılan çeşitli alet ve cihazlar bizlere sunulan büyük nimetlerdir. Artık kâğıt, kalem, mürekkep, daktilo vs. gibi malzemeler gerekmeden bilgisayarın tuşuna basarak istediğimiz bilgi alış verişinde bulunabiliyoruz. Bilgi, duyuru ve düşüncelerimizi kolayca paylaşabiliyoruz.
Cenabı-Hakkın lütfettiği bu imkân ve nimetleri düşünerek, bazı dost ve arkadaşların da istekleri doğrultusunda, ben de müktesebatımı, görüş ve düşüncelerimi paylaşmaya karar verdim. Rabbimin verdiği ömür ve imkânlar ölçüsünde buradan sizlere (SELAM) başlığıyla sesleneceğim. Dînî, ahlâkî, sosyal ve kültürel konularda haftada bir gün yazmaya çalışacağım.
Bu adımı atmamda 3 ana faktör etkili olmuştur; Bunlar şunlardır:
1-İletişim teknolojisini hayırda kullanmak ve bu nimetin hakkını vermek,
2-Emri-bil’mâruf, nehyi-anil’münker diyebileceğimiz tebliğ vazifem,
3-Sahip olduğum, nâciz bilgi ve birikimin benimle toprağa gitmemesi.
Burada hemen belirtmeliyim ki; Hata, eksik ve fazlalıklarım olursa, samimiyetime hamlederek hoş görmenizi dilerim. Sürçü-lisan olursa afv ola.
Bilindiği gibi; çalkantılar, kavgalar, çatışmalar, açlık ve sıkıntılarla dolu bir sorunlar yumağı halindeki dünyamızda huzur içinde yaşamaya çalışıyoruz. Mum ışığıyla aradığımız bu huzuru yakalamak için, sorunların çözümünde bir nebze olsun hizmetim geçerse ne mutlu bana.
Ayrıca teknolojinin kötüye kullanımı yüzünden ve diğer nedenlerle oluşan, korkunç ahlâkî erozyon sonucu; fenalıkların ve sapık akımların yayıldığı bir ortamda, materyalizmin girdabında boğulmak üzere olan, bunalım içindeki insanlara el uzatarak, irşat ve hidayetlerine vesile olmaya çalışmak en başta gelen vazifemizdir.
İmam Taberânînin naklettiği bir Hadisi şerifte Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur. “Ey Ebu Râfî! Senin iki elin üzerinden (senin gayretlerinle) Hz. Allah’ın bir kulunu hidayete erdirmesi senin için üzerine güneşin doğduğu her şeyden hayırlıdır.” Hz. Peygamberimizin “Din nasîhattir” Hadisi de bu vazifemizi en güzel şekilde özetlemektedir.
Şu halde, yangını görüp, canhıraş bir şekilde bir kova su ile de olsa söndürmeye çalışmak gerekirken, seyirci kalmak, hatta keyfince yan gelip yatmak ne büyük bir gaflettir.
Günümüzde yaşanılan olaylar gösteriyor ki, teknoloji hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, ilmî gelişmeler hayatı ne kadar kolaylaştırırsa kolaylaştırsın DÜNYA NİMETLERİNİN HİÇBİRİ İNSANOĞLUNUN RUHUNU TATMİN ETMİYOR. İnsanların pek çoğu mânevî buhran ve psikolojik bunalım içinde. Kısa bir süre önce medyamızda yayımlanan istatistikî bir rapora göre; Türk toplumunun %50 den fazlası psikolojik tedaviye ihtiyaç duymaktadır. Psikiyatri kliniklerine başvurular artmıştır.
İnsanların bunalıma girmesi, iç huzuru bulamayarak psikolojisinin bozulması, cinnet, şiddet ve intihar vak’aları acaba salt ekonomik nedenlerle açıklanabilirmi? Maddenin ve materyalizmin ağır baskısı altında ruhen bunalan insanlar, uyuşturucuya, alkole ve nefsanî eğlencelere başvursalar da bir türlü tatmin olmuyorlar. Çünki tedavinin yolu başkadır. Cenabı Hak ayetinde bu reçeteyi açıklamıştır. “Dikkat edin!İyi anlayın! Ancak ve sadece Allah’ı zikretmekle kalpler mutmain olabilir” (Rağd 28) Yani huzurun yolu ve bunalımdan çıkışın ilacı imanla Allah’a yönelmektir.
Hatta iman ve zikir sadece ruhî değil,bedeni rahatsızlıkların tedavisinde de etkilidir. Günümüzde modern tıp bunu kabul etmiş ve kısmen uygulamaktadır. Pek çok Türk bilim adamı gibi, ABD. Cerrahlar Birliği üyesi ve mühtedî Dr.Poll Ernest Adolph yıllarca yaptığı klinik çalışmaları ve hastaları üzerinde tetkikleri sonucunda; şunları söylemektedir. “Öyle inandım ki, hakikî ilaç aynı anda hem ruha, hem de cisme şamil olmalıdır. Tıbbî ve cerrahî mâlûmatımı, Allah’a imanım ve ilmimle tatbik etmenin vazifem olduğunu idrak ederek, bu iki yönü sağlam bir esasa bağladım. Ancak bu yolla hastalarımın muhtaç olduğu ilacı onlara sunmaya muvaffak oldum. Tıbbi çalışmalarım esnasında, maddi bilgilerim yanında, manevi bilgilerle de mücehhez olduğum zaman birçok hastalığı gerçekten tedavi edebileceğimi anladım. Eğer insan bu tıbbi çalışmadan Rabbini uzaklaştırırsa, bütün çalışmaları, yarım doz verilen ilaç kadar bile tesirli olmaz.”
Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, İnsan ruh ve bedenden ibarettir. Birindeki hastalık diğerini de rahatsız eder. İşte acizane biz burada, Kur’an eczanesinden devşirdiğimiz hayat ve huzur reçetelerini sunmaya çalışacağız. Hüdaya emanet olun.
hiç bir teknik alt yapı yok . yüksek okul mezunu çalışanıyok. hiç bir faaliyeti düzenli ve tertipli değil. bağlı olduğu partinin bile kariyerini sarsıyor. yerel yonetımlerın tumu boyle. üst yoneetimde biliyor bunu nedendır goz yumuyorşlar. olan vatan dasa vatansdasın parasına gelecegıne oluyor.
ekselans006
•hiç bir teknik alt yapı yok . yüksek okul mezunu çalışanıyok. hiç bir faaliyeti düzenli ve tertipli değil. bağlı olduğu partinin bile kariyerini sarsıyor. yerel yonetımlerın tumu boyle. üst yoneetimde biliyor bunu nedendır goz yumuyorşlar. olan vatan dasa vatansdasın parasına gelecegıne oluyor.
Asucu
•belediye hep sınıfta kalıyor. galiba tasdikname alacak yazık olacak