Reklam Alanı (Gövde Üst Reklam) Bu alana reklam ver

Çubuk OSB Türkiye’ye Model Olacak

MÜFİT ONBAŞI tarafından
10 Mart, 2012 15:14 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 11:52
Okuma Süresi: 6dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Çubuk Hayvancılık İhtisas OSB’nin Türkiye’ye model olacağını söyleyen Ankara Çubuk Hayvancılık İhtisas OSB Başkanı Adem Ceylan, “Bölgemizde hayvancılıkla uğraşan tüm girişimcilerimizi burada tek bir çatı altında toplayarak kalitesiyle, hijyeniyle en üst verimi sağlayacak bir proje olarak doğduk” dedi.

Ankara Çubuk Hayvancılık İhtisas OSB Başkanı ve aynı zamanda Ankara İl Özel İdaresi Genel Sekreteri olan Adem Ceylan, Çubuk Organize Sanayi Bölgesi’nin hayvancılığı geliştirmek amacıyla kurulmaya başlamadığını belirterek, “Bölgemizde hayvancılıkla uğraşan tüm girişimcilerimizi burada tek bir çatı altında toplayarak kalitesiyle, hijyeniyle en üst verimi sağlayabileceğimiz ve Türkiye’ye model olacak bir proje olarak doğduk” dedi.

  “18 bin hayvanın bir arada bulunduğu yaklaşık 99 tane ahırımız var” diyen Adem Ceylan, hayvanlardan en üst verimin alınması için yatırımcılara bu konuda eğitim verilerek bilgilendirileceğini dile getirdi. Bu tür bir OSB kurmak isteyen girişimcilerle kamulaştırma, arazinin yeri, su yatakları, ulaşıma yakın olmaları açısından dikkat edilmesi konularında tecrübelerini paylaşabileceklerini ifade etti.

İlk defa İl Özel İdaresi genel sekreterinin yönetim kurulu başkanı olduğunu görüyorum. Genelde vali olur, ticaret odası başkanı olur…

Şimdi Çubuk Hayvancılık İhtisas OSB hayvancılık anlamında özel ilk ihtisas OSB.

Model olacak bir anlamda

Tabi Türkiye’ye bu alanda model olacak. Bunun esas sebebi şundan kaynaklanmadı. Böyle olsaydı daha iyi olurdu belki. Ama Ankara’da hayvancılık çok yaygın. Bunu geliştirelim anlayışına dayalı bir başlangıç olmadı. Esasen bu biliyorsunuz Esenboğa son düzenlemelerden sonra İstanbul kadar olmasa da ulusal nitelikli ve modern bir havaalanı. Ama maalesef Çubuk ve Akyurt bölgesinin hemen bitişiğinde hayvancılık yapan insanlar var. Buradaki bu faaliyetler belki fennine uygun şekilde yapan da var ama özellikle gübre naklinin yapılması veya bir kısmı fenni bir şekilde çalışmadığı için havaalanının etrafını sarıyor. Bu ihtiyaç uluslararası bir havaalanı olan Esenboğa’nın bu kötü koku ve görüntüden uzaklaştırması bertaraf edilmesi civarda yine vatandaşı da fazla uzaklaştırmadan ve mağdur etmeden bir yöntem olarak bunları disipline edelim anlayışına dayalı bir oluşum. 2005 yılında bölgesel olarak yerelde Çubuk’ta başladı.  Çubuk belediye başkanımız, kaymakamımız o alanda yer seçimi, arazi tespiti bunlar gibi bir takım ekolojik değerler tespit edildikten sonra 2006 yılında tüzel kişiliğin oluşturulması ile ilgili çalışmalar devam etti. Ankara özel idaresi de buraya yüzde 50 ortak, Çubuk Belediyesi yüzde 30, Büyükşehir Belediyesi yüzde 20 ve Kırmızı Üreticiler Birliği ortak kuruldu ve tüzel kişilik devam etti. Tabi uzunca bir süreç esasen yer seçiminden sonra tüzel kişiliğin oluşturulmasından sonra kanunlaştırma sürecinden geçti. Aslında 255 hektarlık bir alan burası. Fakat bir kısmı hazine arazisi olmasına rağmen geriye kalan özel mülkiyetle ilgili kamulaştırma sürecinde sıkıntı yaşadık. Hem yasal süreçte sıkıntı yaşadık hem de bunların tarlalar ya da arsalar normalde 2-3 TL değerinde ise maalesef mahkemeler 10 TL değerinde tespit etmek suretiyle aşağı yukarı 10-11 trilyon gibi bir kamulaşma bedeli ödemek zorunda kaldık. Tabi aynı zamanda kamulaştırma hukukundan kaynaklanan gecikme 2008 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile acele kamulaştırma kararı alındı. 2008-2009 yılında acele kamulaştırma süreci sayesinde karışıklık süreci tanımlanmış oldu. Biz zaten aynı zamanda imar planları, parselasyon planları, altyapı gibi projeler ile çalışmalarımıza başlamıştık. Bunların takibi de devam ediyor. Ve nihayetinde 2009 yılında kamulaşma süreci tamamlandıktan sonra imar ve parselasyon planlarının tahsisi Tarım Bakanlığı ve Sanayi Bakanlığı tarafından gerçekleştirildi. Projelerimiz de onaylandıktan sonra 2010 yılında altyapımızı yaptık. Yüklenici firma inşaatına 2010 yılının ilk yarısında başlandı. Esasen ihale süreci Sanayi Bakanlığı yetkilileri bunu 4 yıla yaydılar. Ama biz kısa süre içerisinde bunun tamamlanmasını arzu ediyoruz. Yüklenici firma ile de konuştuk. 2 yıl içerisinde tamamlanmasını öngörüyorlar. Yani yasal süresi 4 yıl olmak ile birlikte oradaki problemin çözülmesi ve sıkıntı çeken vatandaşlarımızın da kısa süre içerisinde kendilerine tahsis edilecek yerlere taşınması ve disipline alınması içinde 2 yıl içerisinde altyapının bitirilmesini arzu ediyoruz. Altyapı çalışmalarına başladı ve bu yıl yolların birçoğu açıldı. Bir taraftan kanalizasyon ve yağmur suyu çalışmaları devam ediyor. 2 yıl içerisinde altyapıyı bitirmeyi hedefliyoruz. Yasal süresi 4 olmakla birlikte yani 2012’nin sonlarına doğru altyapıyı tamamlamayı istiyoruz. Bir taraftan biz üstyapının alan projelerini çizdirdik. Bunların projesini yaptıktan sonra da 2012’nin başlarında da müteşebbis heyet olarak karar vereceğiz. Üstyapıyı OSB tüzel kişilik olarak orada yer tahsis edeceğimiz vatandaşlarımızın yerlerini tahsis edeceğiz.

Türkiye’de hayvancılık OSB’lerle alakalı son dönemlerde girişim olarak kurulan OSB’ler var. Üst şablonda tesis anlamında nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz? Siz tamamlayıp yatırımcıya mı tahsis edeceksiniz? Yoksa her yatırımcı kendisine göre mi yapacak?

 Mesela gerek ihtisas gerekse sanayi OSB’lerin de şu yapıldığı zaman aslında altyapıyı yaptım, gel kardeşim burada yapacağın üretime göre yapılanmayı yap denildiği zaman maalesef bize bu daha geciktirildiği gerçek. Birçok sanayi OSB’lerinde de bunu görüyoruz. Bizim arzumuz eğer havaalanı civarındaki kokuyu bertaraf etmek ve oradan yer tahsis ettiğimiz vatandaşları da taşımazsak o zaman şunun yapılması gerektiğini düşünüyorum; üstyapının da OSB tüzel kişiliği tarafından bizim hazırlamış olduğumuz alan ve tatbikat bölgeleri ile ihalesinin yapılması tek kalemde ve yer tahsis ettiğimiz vatandaşların teyitlendirilmesini öngörüyorum. Tabi bu benim öngörüm nihayetinde bu müteşebbis heyetin kararı olacak. Böyle yapıldığı zaman proje daha bütünlük arz edecek. Sosyal alanları ile bizim yapacağımız idari binaları ile acil kesim ünitesi ve diğer sosyal alanları ile daha bir bütün olacak. Yani gübre taşınması ve değerlendirilmesi için. Çünkü vatandaşa ben altyapıyı yaptım, arsanı da tahsis ettim. Sen üst yapıyı yap derseniz, binalar ve projeler farklı olacak. Dolayısıyla bunu kontrol altına almak ve proje bütünlüğünü korumak zor olacak ve vatandaşa da şu kadar süre içerisinde bunu tamamlamak zorundasın dersin belki. Ama bunun gecikmesi gerçekleşebilir. Diğer OSB’lerde bunun örneği görülüyor. Hem toplu ihale ve üst yapının yapıldığı zaman vatandaşın nezlinde daha avantajlı olacağını düşünüyorum. Çünkü bir defa girilip üst yapıda öngörülen projeyi bir çırpıda yapacak. Sosyal tesisleri ve diğer ortak kullanım alanları ile birlikte elde etmiş olacak.

 99 parselin tamamı tahsis edildi mi?

Tamamı ön tahsis edildi. Kısmen ön tahsis de avans alındı. Ahırlar yaklaşık 18 bin hayvan kapasitelidir. Kırmızı hat denilen havaalanını kötü koku ve görüntüye sebebiyet veren bir hat çizildi. Öncelikle burada faaliyette bulunanlar tercih edildi. Daha doğrusu onların müracaatları öncelikle dikkate alınacak. Buradakilerin dışında dışarıdan da burada faaliyetini yürüten hemşerilerimiz müracaatlarından 99 ahırın ön tahsisleri yapıldı. Yarın altyapıyı yapıp da bunun altyapı maliyeti bu kadar deyip de kesin tahsis ettiğimiz zaman hepsi biz devam ediyoruz dediğinde devam edeceğiz. Zaman içerisinde belki işi bırakmış olabilir ya da başka bir alanda faaliyet göstermiş olabilir. Bunlar da olursa bunların yerine de yine o alanda faaliyette bulunanları da alacağız.

Bölge müdürünüz var mı?

 Var. Haydar Öztürk.

Bu işi yapan yatırımcılara OSB’de faaliyet göstermek ne katacak? Yani ne gibi avantajları olacak? Diyelim ki sizin çizmiş olduğunuz kırmızı çizgi içerisinde kalan ve besiciliği yapan işletmeci ve yatırımcı o kırmızı çizginin dışına çıkıp yatırım yapmak yerine neden OSB’yi tercih etsin?

 Eğer OSB içerisinde yer alacaksanız öncelikle devletin sağlamış olduğu kolaylıklardan yaralanırsınız. OSB tüzel kişilik içerisinde faaliyette bulunan sanayiciler veya diğer hizmet sektöründe faaliyette bulunanlar için elektrik, doğalgaz gibi şeylerde avantajlı oluyorlar. Artı elektrik, su, doğalgaz gibi enerjilerden ve diğer enerjilerden avantaj sağlıyorlar.  Artı burası ihtisas OSB’dir. Hayvancılık da bir ihtisas işidir. Burada istihdam edilecek teknik elemanları ile ziraat teknisyenleri ile ve diğer teknik eleman olan bu işin ehli insanlar ile aynı zamanda burada faaliyette bulunan insanlar daha yüksek verimin nasıl alınacağını öğrenecekler. Hayvanlarının korunması, sağlığının korunması ve giriş-çıkışının kontrol edilmesi açısından çok avantajları olacak. Bu sayede sağlıklı bir üretim yapılmış olacak. Mademki besicilik yapılıyor, oradaki hayvanlardan en üst verim nasıl alınırsa, hangi süreçler olacaksa bu konuda eğitim verilerek bilgilendirilecekler. Nihayetinde birlikten kuvvet doğar anlayışı ile 17 bin, 18 bin hayvanın bir arada bulunduğu yaklaşık 99 tane ahırımız var ama küçük ölçekte üretim yapan 2-3 kişinin müracaat yapıp 150 üreticimiz var aslında burada bizim. Yani 156 tane üreticimiz bu 99 tane ahırımızdan istifade ediyor. Dolayısıyla bunların besledikleri hayvanların daha iyi değerlendirilmesi için pazarlarda ve kesimlerde daha iyi bir yöntem izlenmelidir. Bunların atıklarından nasıl istifade edilir?  Yem nasıl daha ucuza temin edilir? Belki yem fabrikası kurulabilir. Hayvancılık teknik olarak nasıl daha iyi yapılır? Bunlara aynı zamanda eğitimde verilmiş olacak.

Bölgenin içerisinde ahırların dışında buradaki sanayiye arsa tahsis edildi mi?

Acil kesim ünitemiz var. Sanayi yem fabrikası ünitesine ait parselasyonumuz var. Hatta geçtiğimiz günlerde sayın valimizin ziyaretinde hayvancılık eğitimi ile ilgili 2 yıllık bir yüksekokul kurulması ile ilgili şartlar uygun olursa bununla ilgili bir çalışma var.  Diğer kurumlar ile ilgili de planlar yer alıyor. Bunun haricinde atıkların değerlendirmesi, acil kesim, yem fabrikası ve karantina da olacak.

Türkiye’de diğer bölgelere de bu tür bir OSB kurmak isteyen yatırımcılar ve girişimciler sizden ve tecrübelerinizden faydalanabilirler mi? Tecrübelerinizi paylaşıyor musunuz?

 Tabi bu ciddi bir tecrübe. 2008’den sonra kamulaştırılma tamamlandı. O süreçten sonra hem yer seçimi hem de diğer konular hakkında nasıl daha iyi yapılabileceğini gösterebiliriz. Yani yaptığınız hatalardan tecrübe ediniyorsunuz. Arazi seçimi ve bunun yasal olarak yürütülmesi, kamulaştırma, arazinin yeri, su yatakları, ulaşıma yakın olmaları açısından dikkat edilmesi diye yardım edilebilir. Bu süreçte yaşanılan olumlu ya da olumsuz davranışlar sonucunda tecrübe edindik. Bizim belli bir aşamaya kadar parsel sayımız 116 olacaktı. Arazinin durumu ve diğer sorunlardan kaynaklı şartlardan dolayı 99’a indi. Bu alanda faaliyette bulunacak olan OSB veya özel bölgeler ile tecrübemizi paylaşacağız.

SanayiGazetesi

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Çubuk Aksiyon haber ajansı gündem gazetesi

Cubuk-Aksiyon-Gazetesi-Haber-Ajansi-her-zaman-sizinle
MÜFİT ONBAŞI tarafından
21 Temmuz, 2020 10:41 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 22.03.2024 11:47
Okuma Süresi: 3dk
Yorum Sayısı: 2
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Çubuk Aksiyon haber ajansı gündem gazetesi öncelikle Çubuk ilçesindeki bir kaç sayılı haber siteleri arasında gündemi takip ederek okuyuculara doğru bilgileri sunmaya devam ediyor.

Sloganımız ilçeye dair ne varsa burada

İlçede birkaç sayılı haber sitesi arasında olan ve “Çubuk’a dair ne varsa” sloganı ile Çubuk’ta haber, reklam, tanıtım ve rehber görevi üstlenen Çubuk Aksiyon Haber Sitesi kuruluş tarihi 2008 yılından bu yana aralıksız okuyucusuna hizmet vermeye devam ediyor. Haber sitemizde sizlerle haberlerimizde tarafsız yayıncılığımız ile görselliğimizi her daim paylaşmaya devam edeceğiz. İsminin değişikliğiyle dikkat çeken Çubuk Aksiyon, sürekli yenilenip, güncellenmektedir. Çubuk'ta haber ihtiyacına cevap verebilen haber sitesi olma özelliği yanı sıra, okuyucularına haber alış verişi sağlamaya devam ediyor. Maddi hiçbir beklentisi olmayan sitemizde tamamen gönüllü ve fahri muhabirler ile sizlere haber sunuyoruz. Haber sitemiz okuyucularına sağladığı kullanımı kolay, hızlı okuma, güzel bir görünüm özelliği ile okuyucularına haber akışı sağlıyor. Okuyucularımızdan aldığımız bu güçle de yayın politikasını değiştirmeden yolumuza devam ediyor.

Çubuk Aksiyon Gazetesi Haber Ajansı doğru haber kaynağınız

Çubuk Aksiyon Gazetesi - Haber Ajansı - İnternet Haber Sitesi imtiyaz sahibi olan Müfit Onbaşı açıklamasında: "Okuyucularımızın bize göstermiş olduğu ilgi, yardım ve yorumlarından dolayı çok teşekkür ederiz. Görevimiz ve işimiz olan gazetecilik mesleğimizde doğru ve kesin bilgi içeren haber yapmak önceliğimiz olmuştur. Bu konuda bizi herkes tanır. Haber sitemiz artık ulusal haber siteleri değerinde bir görünümdedir. Çubuk hakkında her türlü bilgi ve öğrenmek istediğiniz her türlü arşivi ile zengin bir içeriğe sahip. Haber sitemiz sürekli güncellenen ve yenilenen tasarımı ile kullanıcıya, habere hızlı ve kolay erişim imkânı sağlıyor. Haber okumayı kolaylaştıran zarif görünüm ve ergonomik yapı sayesinde ziyaretçilerimiz, artık web sitemizde daha fazla zaman harcıyor" diyerek devam etti.

Çubuk Aksiyon Gazetesi Haber Ajansı takipçilerine en doğru ve kesin bilgi sunar

Sizlere, 15 yılı aşkın tecrübesi ve deneyimli kadrosuyla ilçeye özgü, haber, fotoğraf ve video üreterek okuyucularına sunmaktayız. Çubuk’un gündemini takip eden ve yine ilçenin güncel haberlerini sizlere aktarmaya devam edecek olan cubukaksiyon.com web adresinden istediğiniz her şeye kolayca ulaşılabileceksiniz. Günümüz teknolojisine, değişime ayak uydurmak için siz değerli takipçilerimizin fikir ve görüşlerini değerlendirerek, sitemizi daima hem güncel tutuyor, bilgi ve tecrübelerimiz ile sistemimizi hem güçlü tutuyor, hem de sürekli yeniliyoruz. Yine okuyucularımızın ve abonelerimizin görüş ve fikirlerini değerlendirerek doğru kaynaklardan bilgi alarak haber ekliyoruz. Okuyucularımızın haberlere yazdıkları yorumlardan güç alarak onlara en güzel haberler sunmaya devam ediyoruz. Bizi ziyaret eden bütün takipçilerimize teşekkürü bir borç biliriz. Bizi izleyen, takip eden herkese teşekkür ederiz.

İyi kötü gününüzde her zaman yanınızdayız

Çubuk Aksiyon Gazetesi Haber Ajansı olarak okuyucularımıza bazen acı kötü haber verdik üzdük, bazen de mutlu iyi haber vererek yüzünü gülümsettik. Çubuk’un gündemini an an takip ederek, yine ilçenin güncel haberlerini sizlere aktarmaya her zaman devam ediyoruz. Birçok okuyucumuz bizi takip ederek bir eşiniz dostunuz iyi ya da kötü haberini bizden okuyarak öğrendi. İşimiz ilçede iyi, kötü, güzel ve mutlu tüm haberleri sizlere duyurabilmek. İlçede tabi ki kötü olayların olmasını bizde istemeyiz. Ama koca 100 bini aşkın bir ilçe her şey olabiliyor. Doğru kaynaklardan kesin bilgileri alarak kimseyi mağdur etmeden elimizden geldiği kadarıyla haberlerimizi insanları incitmeden yapmaya çalışıyoruz. cubukaksiyon.com sitemiz ile şimdiye kadar birçok okuyucusu ile haber, yazı, resim ve video göstererek okuyucumuzun beğenisini kazanmaya çalıştık. Bundan sonra da hedefini şaşmadan, internet haber okuyucularına, kaliteli doğru kaynaklardan haberlerimizi yine siz değerli o okuyucularımızın yorumuna sunacağız.

Günümüzde sosyal medya hesaplarında bir çok sayfa tarafından yüzeysel başlık şeklinde verilen yazılardan öte gazeteciliğin en önemli kaynağı olan 5N - 1K özelliğinde haber yapmaktayız. Bu vesile ile internetin vazgeçilmezi sosyal medya da , Facebook, İnstagram ve Twitter’da büyük bir organik takipçi kitlesine ulaştık. Son olarak sizleri değerli okuyucularımızı aramızda görmekten mutluluk duyar, iyi çalışmalar dileriz. Enerjimize güç kattığınız için teşekkür ederiz. “Bir gün bizi ziyaret edeceğinizi biliyorduk. Aramıza hoş geldiniz. Artık şuan bizi siz dâhil herkes tanıyor”

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Tefekkür ile meçhul bu insan

Çubuk Aksiyon tarafından
07 Aralık, 2025 14:00 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 08.12.2025 09:54
Okuma Süresi: 10dk
Yorum Sayısı: 0
Reklam Alanı (İçerik Öncesi) Bu alana reklam ver

Bundan önceki “İNSAN BU MECHUL” başlıklı yazımda, yaratılmışların en mükemmeli insanın, vücudundaki mûcizevî sırlardan bahsetmiştim. İnsan beyninin hafıza gücünün, parmak izlerindeki farklılıkların ve gözlerden fışkıran enerjinin hikmetlerini açıklarken, bedenimizdeki tüm uzuvların hayâtî faydalarını vurgulamıştım. Bu konuda okuyucularımdan çok sayıda telefon, e.mail ve sair yollarla sitayişkâr yorumlar aldım. İlim ve kalem erbabı kimi dostlar teşekkür meyanında ilave bilgiler de verdiler. Bu sebeple TEFEKKÜR konusunda bir yazı hazırlamaya karar verdim. Bilindiği üzere; kâinatta hiçbir varlık başıboş ve gayesiz değildir. O halde bu kadar mükemmel surette, esrar ve mûcizeler ile dolu olarak yaratılmış insan; acaba gayesiz ve başıboş olabilir mi? Hem de kendiliğinden kör tabiatın eseri olarak meydana gelebilir mi? İşte bütün bu soruların cevabını bulmak üzere, bizden başka hiçbir canlıya bahşedilmeyen aklımızı kullanarak, beynimizin sınırsız hafıza gücü ve letâifin mânevî rabıta bağı imanımız ile, derin derin tefekküre (düşünmeye) dalmak zorundayız. Kur’ân-ı Kerim’de sıkça tekrar edilen ikazlardan biri, “Aklınızı kullanmıyor musunuz?”  mealindeki “Efelâ tâ’kılûn” bir diğeri de “Siz hiç düşünmez misiniz?” mealindeki “Efelâ tetefekkerûn” hitaplarıdır. Bu ayetlere göre; Müslümanlar akıllarını kullanmak ve tefekkür etmek zorundadırlar.  Şu halde kimi cemaat mensubu kardeşlerimizin, şahsi işlerinde akıllarına göre hareket ettikleri halde, sosyal münasebetlerde aklı-selime ve şer’i şerife aykırı emirlere, körü körüne tabi olmaları çok yanlıştır. Bunun vebali de büyüktür. Halbuki; Hz.Peygamberimiz “Hâlika isyan konusunda, hiçbir mahluka itaat yoktur.” Buyurmuştur. Tefekkür etmek, aklımızı, beynimizi ve muhakeme gücümüzü kullanmak hususunda ayet ve hadisler o kadar çoktur ki, yazımızın çerçevesine sığdırmak imkânsızdır. Sayısız İslam mütefekkirleri, müçtehitler, mezhep imamları ve tüm üstadlarımız akıllarını torbaya koymayıp, ilim-irfan ve irşat yolunda gece gündüz çalışmışlardır. Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) Ebu Hüreyre’ye “Bir saat tefekkür edip düşünmek bir sene ibadetten daha hayırlıdır.” buyurmuştu. İbn-i Abbas’a ise “Bir saat tefekkür edip düşünmek yedi sene ibadetten daha hayırlıdır.” Hz.Ebu Bekir’e de “Bir saat tefekkür yetmiş sene ibadetten daha hayırlıdır.” Buyururken tefekkür konularının farklarını vurgulamıştır. İnsan kimseden dini telkin almamış olsa bile, sırf kendi aklıyla kâinata bakarak, yüce Allah’ın varlığını ve kudretini idrak edebilir. Varlığın bilmeye ne hacet kürre-i âlem ile. Yeter ispatına halk ettiğin bir zerre bile. Allah’ın zatı üzerinde düşünmek ve onu aklımızın çerçevesine sığdırmaya çalışmak doğru değildir. Hz.Peygamberimiz bu konuyu tartışan eshabına hitaben, “Allah’ın yarattıkları üzerinde düşünün, Fakat zatı hakkında sakın düşünmeyin. İdrakiniz yetmez.” Buyurmuştur. İDRÂKİ MEÂLİ BU AKLA GEREKMEZ. ZİRA BU TERAZİ BU KADAR SIKLETİ ÇEKMEZ. Uzay çok büyük olmasına rağmen sınırsız değildir. Galaksimiz, güneş sistemi, dünyamız, ay, yıldızlar ve binlerce gezegen göklerin ve yerlerin hepsi Allah tarafından yaratılmış olup, belirli eksenleri üzerinde hareket halindedirler. Hepsi de Allah’a hamd ederek tesbih ederler. Fakat biz onların tesbihat dilini anlayamayız. Evrendeki bütün varlıkların evveli ve âhiri vardır. Ezelî ve ebedî olan sadece Hz.Allah’tır. Yaratılmış her şey günü vakti saati gelince helak olacaktır. Bizi yoktan var ederek insan olarak yaratan, hayat veren, sayısız nimetlerle donatan ve en önemlisi İslam ile şereflendiren Hz.Allah’ı tefekkür edip, teşekkür etmeliyiz. Onun verdiği nimetlerin çeşitlerini saymak isteseniz, ömrünüz boyunca sayamazsınız. Var oluş konusunda patlama teorilerine bakmayın. Olmayan bir şey nasıl patlar? Olan bir şey nasıl yaratılmamış olur? Varlıklar âlemini milimetrik bir denge içinde yaratıp yöneten ilâhi kudreti görmemek için akılsız olmak lazım. Bu hayat nizamının fani olduğunu ve bir gün sonu geleceğini de kabul etmeliyiz. Yani âhiret vardır. Bir ömür boyu beyin hafızamıza kaydedilen bilgiler, belgeler (amel defterleri) önümüze konulacaktır. İşlediğimiz iyi veya kötü her şeyi apaçık göreceğiz. Ağzımız inkâr edemeyip mühürlenecek, ellerimiz konuşacak, ayaklarımız şahitlik yapacaktır. Şimdiden hayatımızın muhasebesini iyi yaparak: kibir, riya, haset, cimrilik, aşırı hırs ve şehvet ve benzeri mânevî hastalıklardan arınmak üzere, tevbe etmeli, tam bir ihlas ve sadâkatle ibadetlere devam etmelidir. Akıllı insan, doğum ve ölüm denilen iki karanlığın arasındaki kısacık hayatın zevklerine tapmadan, yaratıcısını idrak ederek ebedi hayata hazırlanan kişidir. HÜDAYA EMANET OLUNUZ.   Yazarın diğer yazıları İNSAN BU MECHUL - SELÂM Kâinatın en güzel ve mükemmel varlığı insan; sırlarla dolu çok değerli bir nüvedir. Ancak vahdet-i vücut felsefesine inananların iddia ettiği gibi, Allah’ın zatının bir parçası olmayıp, Yüce yaratıcının esmasının, ve ef’âlinin  tecellisi ile yoktan var ettiği, yaratılmış akıllı tek varlıktır. Bedeni, beyni, aklı, ruhu, kalbi ve letâifi ile tümüyle insanın esrarını çözmek, anlamak ve anlatmak neredeyse imkânsızdır. Hz.Peygamberimiz; “Kim nefsini bilirse, ancak Rabbini bilmiş olur.” Hadis-i şerifi ile, insan bünyesindeki tüm kötü eğilimlerin odağı nefsi-emmârenin tehlike ve düşmanlığını anlayan kimse, ancak Rabbini anlamış ve iman etmiş olabilir buyurmuştur. Bazı hadis âlimleri, buradaki (nefs) kelimesini zat anlamında tefsir ederek, şöyle mânâ vermişlerdir: “Kim insanın zatındaki sırları anlayabilirse, ancak o zaman kendisini yaratan Rabbinin kudret ve azametini anlamış olur.” Elektronik bir cihazı (makineyi) andıran vücudumuzdaki bazı özellikleri düşünelim; yaklaşık 100 milyar hücreye sahip insan beyninin öğrenme, belleme ve hafıza gücü, bilgisayarların en gelişmiş elektronik belleklerinden kat kat fazladır. Üstelik bellekler sesi, ısıyı, dumanı vs. algılarken, dumanın kokusunu, meyvenin lezzetindeki başkalığı, sesteki mânâyı algılayamıyor. “Geçici hafıza” ve “kalıcı hafıza” diye tasnif edebileceğimiz beynimiz binlerce bilgiyi depo edebilir, yine de boş yer bulunur. Hiç kimse hafızasını ağzına kadar dolduramaz. Kâinatta hiçbir şey boşuna hikmetsiz yaratılmadığına göre, Acaba Allah’ın vücudumuza yerleştirdiği bu güçlü hafızanın sırrı, sebebi nedir? Allah’a ve âhiret gününe inananlar için bu sorunun cevabı gayet kolaydır. Mahşer günü yaptıklarından hesaba çekilecek olan insan, kendi hafızasına ömür boyu kaydedilen tüm yaptıklarını bir bir hatırlayacak ve görüntüleriyle birlikte amel defteriyle karşılaştırılacak, tabi ki, inkar edemeyecektir. Vücudumuzdaki mûcizevî sırlardan birisi de parmak izleridir. Dünyadaki insan sayısınca farklı parmak izleri vardır. Asla yanıltmayan bu kimlik kartları, kriminalciler için eşsiz bir delildir. Parmak izleri öylesine hârika bir yaratılışa sahiptir ki, insan ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, ne değişiyor ne de kayboluyor. Hatta üst deri yüzülse yerine çıkan deri aynı özelliklere sahip oluyor. Yanan parmaklar bile tedavi edilince eski özelliğini koruyor. Mukaddes kitabımız Kur’an-ı kerimde, Kıyamet süresi üçüncü ve dördüncü ayetlerle bildirilen PARMAK UÇLARI MÛCİZESİ tam 13 asır sonra 1875 yılında Sir Edward Henry tarafından tespit edilerek, polis teşkilatlarınca resmen delil olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ağız, burun, göz, kulak gibi uzuvlar ne kadar farklı olsalar da, birbirlerine benzeyebilirlerdi. İkiz, üçüz, beşiz insanlar vardı. Şaşırmak mümkündü. Ama parmak uçlarındaki çizgiler, şaşırtmayan genetik kodlara sahipti. Milyarlarca insanın parmak izlerini birbirinden farklı olarak yaratan yüce Allah (c.c.) elbette ki, onu öldükten sonra tekrar yeniden yaratmaya Kâdirdir. Çünkü insan öldükten sonra, bütün hücreleri zaman içinde çürüyüp yok olabilir. Ancak kuyruk sokumundaki (acebüzzenep) denilen çekirdek kök çürümez ve yok olmaz. O çekirdek insanın atomudur. Bunun kanıtı da parmak izleridir. İşte öldükten sonra tekrar dirilmek anlamındaki kıyamet günü insanlar bu köklerinden ve aynı izlerle yaratılacaklardır. İlim adamları insanın ve kâinatın sırlarını araştırdıkça, Allah’ın sonsuz kudretini daha iyi anlayacaklardır. İlim ve fen inkişaf ettikçe bu ve benzeri ilâhi mûcizeler ortaya çıkacak, insanlar İslâm’a yöneleceklerdir. Bakışlarımızla gözümüzden fışkıran güçlü enerji de bir sırdır. Bazı kişilerin filtresiz bakışından zararlı enerji akımı nedeniyle, muhatabının hastalandığını biliyoruz. Biz buna “nazar değmesi” diyoruz. Kimi Allah dostlarının şefkat ve himmet nazarlarının ise ruhlara şifa ve dertlere deva olduğunu da biliyoruz. Şöyle bir senaryo düşünelim;  2 yaşına girmiş bir bebek yavaş yavaş  sobaya yaklaşır. Oynarken birden bire eli, yanan sobaya değer. Müthiş bir acı ile ağlayarak hemen geri çekilir. Zira vücuttaki tüm hücrelerden ayrı ayrı, beyne giden telefon sinyali ile, (elde yangın var) alarmı verilmiştir. Otomatik telefonlar çalışmaya başlamıştır. Beyin anında hemen çocuğun eline “Geri çekil” talimatı vermiştir. Beyin göze de talimat vererek “derdimiz, acımız var. Ağla!” demiştir. İşte şimdi ağlama sesine koşan genç anne, yanık için ilk yardımı yaptı ve: -“Çok şükür! Allahım!!! Yavrum tamamen yansaydı. Ne yapardım” dedi. Hem ağladı hem de yanma hissini veren rabbine şükretti. HÜLASA OLARAK: Bütün uzuvlarımız, hatta kestiğimiz saçımız, tırnağımız, kaşımız, kirpiklerimiz hepsi sayısız hikmetleri ve yararları olan birer nimettir. İşte bu mükemmel elektronik vücut makinesini, ilâhi kullanım kılavuzuna uygun şekilde hayırda kullanmak ve kıymetini iyi bilmek gerekir. Yazımı Muhteşem Süleyman Kânûninin dizeleriyle bitiriyorum: Halk içinde muteber bir nesne yok Devlet gibi, Olmaya Devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. Olsa kumlar sayısınca ömrüne haddü-adet Gelmeye bu şişe-i çarh icre bir saat gibi.   Yazarın Diğer Yazıları İLÂHΠ ADALET  -  SELÂM Emekli Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması, Türkiye’nin geldiği noktayı göstermesi bakımından dikkate şayan bir olaydır. Elbette ki, birilerinin tutuklanmasına sevinecek ve oh olsun diyecek değiliz. Yargılama bitmeden peşinen suçlu veya suçsuz da diyemeyiz. Ancak 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden beri, yarım asırlık darbeler tarihine baktığımızda; nereden nereye geldiğimizin sembolik göstergesi bu olayda, ilâhî adaletin tecellisini görürüz. İşin püf noktası şudur; Cenab-ı Hakkın 99 Esma-i Hüsna’sından (güzel isimlerinden) birisi (EL-ADL) ADALETTİR. Allah (c.c.) mutlak Âdildir. Mülkün (Kâinatın)temeli adalettir. Zerreden kürreye kadar tüm varlıklar; çok hassas, milimetrik bir denge üzerinde yaratılmış ve öylece devam etmektedir. Mevsimlerin gelip-gidişi, gündüzün geceyi takip edişi, dünyamızın ve diğer gezegenlerin yörüngesinde bir milim dahi şaşmadan hareket etmeleri, hepsi hassas dengeler üzerinde cereyan eden ilâhi adaletin eseridir. Adaletin olmadığı yerde zulüm ve haksızlık vardır. Denge bozulmuş demektir. Denge bozulunca da ayakta durulamaz, yıkım olur. Bu sebeple, Hz.Peygamberimiz Cuma hutbesinde,”Şüphesiz Allah adaleti,iyiliği ve yakınlara yardımı emreder. Fuhşu, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Tutasınız diye size (Allah) öğüt veriyor.”mealindeki (Nahl 90.) ayeti okuyarak adaletin önemini izah etmiştir. Bu sünnet asırlardır İslam Aleminde her cuma hutbesinde devam etmektedir. Buna istinaden Hz. Peygamberimiz “Mülk küfürle devam edebilir. Ama zulümle asla ayakta kalamaz.” buyurmuştur. Divan edebiyatımızdan şu güzel mısraları günümüz Türkçesiyle veriyorum: Cümle eşya hâlikındır, kul eliyle işlenir, Emr-i Barî olmadıkça sanma ki, bir çöp deprenir. Hak kulundan intikamın,yine kul ile alır, Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul etti sanır. Ne kahrı desti-âdâdan (düşmanlar) ne lütfu âşinadan(dostlar)bil, Umûrun (işlerini) hakka tefviz(havale) et,Cenab-ı Kibriyadan bil. Şimdi yarım asır öncesine 27 mayıs 1960 darbesine bakalım: Demokratik yolla milletin ezici çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş Menderes hükümeti, silahlı kuvvetlerce devriliyor, iktidar mensupları Yassı ada’da kurulan sözde Yüksek adalet divanında, ağır hakaretler altında yargılanıyor. Merhum Menderes ve iki bakan idam ediliyor. Genel Kurmay Başkanı Merhum Rüştü Erdelhun paşa idama mahkum ediliyor ve askerlerin hakaretlerine maruz kalıyordu. Daha sonra,12 mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, uyarı, bildiri ve sair irtica teraneleriyle her 10 yılda bir milletin temsilcileri alaşağı ediliyor, değerleri çiğneniyordu. Müslüman Türk milleti üzülüyor, bunalıyor, ama sabırla vakarını koruyor, sokağa dökülmüyor, işi Allah’a havale ediyordu. En nihayet iktidara yürüyen, Sayın R.Tayyip Erdoğan, ders kitaplarında yer alan bir şiiri okuduğu için hapse atılıyordu. Hatta Başbakan iken partisi kapatılmaya ramak kalmıştı. Asıl görevi vatan savunması olan TSK nin bazı mensupları, hâlâ darbe planları yapıyor. Kaos ve dehşet senaryoları hazırlıyorlardı. İşte bütün bu olup biten haksızlık ve zulümler, naçiz kanaatime göre, gayretullah’a dokundu. Burç döndü, İlâhî adalet tecelli etti. 9 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz demokratik gelişme ve özgürlükler elde edildi. Tarafsız ve âdil yargı işbaşına geldi. Adaletten söz etmişken, İslam adalet sisteminden ve Osmanlı adaletinden birer örnek sunmak istiyorum. Übey-ibni Ka’b adındaki bir sahabi, Halife Hz.Ömer aleyhine bir dâva açar. Hakim Zeyd-ibni Sabit davetiye ile Hz. Ömer’i duruşmaya çağırır. Mahkeme salonuna gelen Hz.Ömer’e hakim tarafından yakınında bir yer gösterilmesi üzerine, Ömer; “Bu ne hal?” der. “Beni davacının yanında değil de kendi yakınında oturtman tarafgirliktir.” Hakim Zeyd’in cevabı şudur: -“Allah’a ve âhiret gününe imanı tam olan bir hakimin taraf tutması imkansızdır. Benim hep uyguladığım usulümdür. Dâvalıyı en yakınıma alarak, ifade verirken, göz ucuyla mimiklerini, vücut dilini ve ruh halini de anlamaya çalışırım.” Hz.Ömer teşekkür eder. Allah’a hamd eder. Osmanlı Devletinin altın yıllarında, Fatih Sultan Mehmet Han devrinde Konyalı bir tüccar, İtalya’dan kumaş ithal etmek ister. Venedik’ten gemiye yüklenen kumaşlar İstanbul’a doğru yola çıkmış, fakat yolda gemi batmıştı. Parasını alamayan Venedikli tüccar, Konya kadısına başvurmuş: -Ben görevimi yaptım. Malları gemiye yükledim. Paramı isterim. Konyalı tüccar ise: -Sipariş ettiğim malları teslim almış değilim. Bedelini ödemem mümkün değildir. Derler… Konya kadısı Hârim efendinin hükmü şudur: “Venedikli tacir siparişi gemiye yüklemiştir. Geminin batması yüce Allah’ın takdiridir. Venedikli davacı malın bedelini alacaktır.” Beklemediği bu adalet karşısında hayran kalan İtalyan tüccar, Hıristiyanlıktan ayrılıp, Kelime-i Şehâdet getirerek Müslüman olur… HÜDÂYA EMANET OLUNUZ…   Yazarın Diğer Yazıları Selam Çağımızda baş döndürücü hızla gelişen bilim ve teknoloji sayesinde, ulaşım ve iletişim alanında kullanılan çeşitli alet ve cihazlar bizlere sunulan büyük nimetlerdir. Artık kâğıt, kalem, mürekkep, daktilo vs. gibi malzemeler gerekmeden bilgisayarın tuşuna basarak istediğimiz bilgi alış verişinde bulunabiliyoruz. Bilgi, duyuru ve düşüncelerimizi kolayca paylaşabiliyoruz. Cenabı-Hakkın lütfettiği bu imkân ve nimetleri düşünerek, bazı dost ve arkadaşların da istekleri doğrultusunda, ben de müktesebatımı, görüş ve düşüncelerimi paylaşmaya karar verdim. Rabbimin verdiği ömür ve imkânlar ölçüsünde buradan sizlere (SELAM) başlığıyla sesleneceğim. Dînî, ahlâkî, sosyal ve kültürel konularda haftada bir gün yazmaya çalışacağım. Bu adımı atmamda 3 ana faktör etkili olmuştur; Bunlar şunlardır: 1-İletişim teknolojisini hayırda kullanmak ve bu nimetin hakkını vermek, 2-Emri-bil’mâruf, nehyi-anil’münker diyebileceğimiz tebliğ vazifem, 3-Sahip olduğum, nâciz bilgi ve birikimin benimle toprağa gitmemesi. Burada hemen belirtmeliyim ki; Hata, eksik ve fazlalıklarım olursa, samimiyetime hamlederek hoş görmenizi dilerim. Sürçü-lisan olursa afv ola. Bilindiği gibi; çalkantılar, kavgalar, çatışmalar, açlık ve sıkıntılarla dolu bir sorunlar yumağı halindeki dünyamızda huzur içinde yaşamaya çalışıyoruz. Mum ışığıyla aradığımız bu huzuru yakalamak için, sorunların çözümünde bir nebze olsun hizmetim geçerse ne mutlu bana. Ayrıca teknolojinin kötüye kullanımı yüzünden ve diğer nedenlerle oluşan, korkunç ahlâkî erozyon sonucu; fenalıkların ve sapık akımların yayıldığı bir ortamda, materyalizmin girdabında boğulmak üzere olan, bunalım içindeki insanlara el uzatarak, irşat ve hidayetlerine vesile olmaya çalışmak en başta gelen vazifemizdir. İmam Taberânînin naklettiği bir Hadisi şerifte Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur. “Ey Ebu Râfî! Senin iki elin üzerinden (senin gayretlerinle) Hz. Allah’ın bir kulunu hidayete erdirmesi senin için üzerine güneşin doğduğu her şeyden hayırlıdır.”  Hz. Peygamberimizin “Din nasîhattir” Hadisi de bu vazifemizi en güzel şekilde özetlemektedir. Şu halde, yangını görüp, canhıraş bir şekilde bir kova su ile de olsa söndürmeye çalışmak gerekirken, seyirci kalmak, hatta keyfince yan gelip yatmak ne büyük bir gaflettir. Günümüzde yaşanılan olaylar gösteriyor ki, teknoloji hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, ilmî gelişmeler hayatı ne kadar kolaylaştırırsa kolaylaştırsın DÜNYA NİMETLERİNİN HİÇBİRİ İNSANOĞLUNUN RUHUNU TATMİN ETMİYOR. İnsanların pek çoğu mânevî buhran ve psikolojik bunalım içinde. Kısa bir süre önce medyamızda yayımlanan istatistikî bir rapora göre; Türk toplumunun %50 den fazlası psikolojik tedaviye ihtiyaç duymaktadır. Psikiyatri kliniklerine başvurular artmıştır. İnsanların bunalıma girmesi, iç huzuru bulamayarak psikolojisinin bozulması, cinnet, şiddet ve intihar vak’aları acaba salt ekonomik nedenlerle açıklanabilirmi? Maddenin ve materyalizmin ağır baskısı altında ruhen bunalan insanlar, uyuşturucuya, alkole ve nefsanî eğlencelere başvursalar da bir türlü tatmin olmuyorlar. Çünki tedavinin yolu başkadır. Cenabı Hak ayetinde bu reçeteyi açıklamıştır. “Dikkat edin!İyi anlayın! Ancak ve sadece Allah’ı zikretmekle kalpler mutmain olabilir” (Rağd  28) Yani huzurun yolu ve bunalımdan çıkışın ilacı imanla Allah’a yönelmektir. Hatta iman ve zikir sadece ruhî değil,bedeni rahatsızlıkların tedavisinde de etkilidir. Günümüzde modern tıp bunu kabul etmiş ve kısmen uygulamaktadır. Pek çok Türk bilim adamı gibi, ABD. Cerrahlar Birliği üyesi ve mühtedî Dr.Poll Ernest Adolph yıllarca yaptığı klinik çalışmaları  ve hastaları üzerinde tetkikleri sonucunda;  şunları söylemektedir. “Öyle inandım ki, hakikî ilaç aynı anda hem ruha, hem de cisme şamil olmalıdır. Tıbbî ve cerrahî mâlûmatımı, Allah’a imanım ve ilmimle tatbik etmenin vazifem olduğunu idrak ederek, bu iki yönü sağlam bir esasa bağladım. Ancak bu yolla hastalarımın muhtaç olduğu ilacı onlara sunmaya muvaffak oldum. Tıbbi çalışmalarım esnasında, maddi bilgilerim yanında, manevi bilgilerle de mücehhez olduğum zaman birçok hastalığı gerçekten tedavi edebileceğimi anladım. Eğer insan bu tıbbi çalışmadan Rabbini uzaklaştırırsa, bütün çalışmaları, yarım doz verilen ilaç kadar bile tesirli olmaz.” Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, İnsan ruh ve bedenden ibarettir. Birindeki hastalık diğerini de rahatsız eder. İşte acizane biz burada, Kur’an eczanesinden devşirdiğimiz hayat ve huzur reçetelerini sunmaya çalışacağız. Hüdaya emanet olun.

Reklam Alanı (İçerik Sonrası) Bu alana reklam ver

Yorum Yaz

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.